5 Eylül 2012 Çarşamba

DARK HUNTERS - 3.BÖLÜM : Dikkat Çekme -



3.BÖLÜM Dikkat çekme
Gülümsedim yanına ilerledim. Ama onun yüzündeki ifade tam bir kızgınlıktı.
“Nerde kaldın?” dedi. Yüzümdeki gülümsemenin silindiğini hissedibiliyordum. Durdum. “İki saattir seni beklememe ne açıklama vericeksin” , “ Şeey.. ben bi…” sözümü bitirmeden yarıda kesti. “Sakın ama sakın benim vaktimi bir daha boşa harcatma. Hadi görelim madem geç kaldın iyide dövüşebiliyor musun?.” Yüzündeki alaycı gülüş beni rahatsız etmişti. Hiçbir şey anlamazcasına gözlerimle gittiği yeri izledim. İlerleyip duvarda birkaç düğmeye bastı ve tüm oda birden karardı. Şaşkınlıkla etrafa bakmaya başladım. O küçük oda gittikçe büyüyordu. Bir sokaktaydık sanki.  Yukarıdaki ay sayesinde etrafı görebiliyordum. Bazı arabalar ters dönmüş alev almıştı. Bize doğru bir grup avcı geliyordu.  Yavaş adımlarla geri çekilmeye başlamıştım. Korkuyordum. 20-30 civarında avcıyla hiç yüz yüze gelmemiştim. “Ne.. ne oluyor?” dedim. Şaşkınlık içerisinde geri gidişime baktı.”Napıyorsun?” dedi . Yüzündeki küçümseme ifadesinin tam ortasına bir yumruk geçirmek istedim. Kafasını iki yana sallayıp koşmaya başladı. Sağ kolundaki düğmesine bastı. Bir anda ışık çıkmıştı. Sağ tarafdaki avcıların üstünde gezdirdi. Avcılar acıyla dizlerine çöktü. Koşarak zıpladı ve grubun içine atladı. Ben onu genede yalnız bırakmazdım. Koştum tam olduğu yere geldim. Sırt sırtaydık. Bir avcı üzerime geldi. Ayağımın içiyle kafasını aşağı ittirdim. Avcı yere düştü. Arkasından gelenin tam karınına bileğimden çıkan bıçağı sapladım. Sol kolum sırtına birine dirsek atıp dizimden çıkan bıçakları iki büklüm olmuş karınana geçirdim. Önümdekine tekme attım. Arkamı döndüğümde Robert hepsini teker teker idiriyordu. Birinde yumruk geçirdi. Elinde olan bıçağı şöyle bir savurdu. Yan yana 3 Avcının boğazını kesti hepsi yere yığıldılar. Birine çelme taktı ve diğer gelene dirseğindeki bıçakları geçirdi. Elimden birinin tutması gözlerimi Robert’tan almamı sağladı. Elimi tutana baktım. Avcı elimi ısırmak üzereydi. Tam koşacaktım ayaklarımı diğeri tuttu yere yapıştım.Sırt üstü döndüm.Haraket edemiyordum. 3 avcı  bacaklarımı ve kollarımı kavramış ısırmak için hazırlanıyorlardı. Bir feryat kopardım. “İMDAAAATT!!!” . Bir anda karanlık oda aydınlandı. Avcılar kayboldu. Ne ay ne yanan arabalar ne de yerdeki cesetler şimdi yoktu. Ayağa kalktım. Robert sinirli bir şekilde yanıma geliyordu. “Se..sen ne yaptığını sanıyorsun? Senin yüzünden ölcez. Senin yüzünden.” “Ne alakası var bir şey yapmadım ben” dedim sinirle. “Evet yapmadın. O yüzden ölcez zaten. Eğer arkadan ki avcılarla ilgilenseydin…. Yada unut gitsin. Biz böyle takım olarak daha iyiyiz. Sende git barbie bebeklerinle oyna nasıl fikir?” . İşte şimdi sinirlenmiştim. “Kendini bir şey mi sanıyorsun sen ? Sanki sen çok güzel dövüşüyorsun?”. Üstüne yürümeye başlamıştım. Sinirim mi yüzümde hissedebiliyordum. Yumruğumu sıkmıştım. “Hayatımda gördüğüm en ukala birisin eğer kendini düşünmeyip ne yapacağımı söylesen bunlar olmazdı.” Yumruğumla tam yüzüne savurdum. Eliyle tuttu aşağı itti. Sinirli bir şekilde halisünasyon odasından çıktım. Arkamdan geldiğini hissetmiştim. Ama yetişemeyince durmuştu. Bende tüm sinirle bir asansöre kendimi attım. Evet buraları bilmiyordum. Ama Burno buradan gitmişti. Asansör kapandı ve yukarı çıkmaya başladı.
                                            **********************************
Robert  halisünayon odasından Angel çıkana kadar takip etmişti. Bir sinirle içeri döndü Ellerini kafasına koymuştu. İlerledi ve duvara bir yumruk geçirdi.İçinden “Aptal Robert” diye geçiriyordu. Bir yere geçip oturdu.
-Ne yaptım ben? Ben ne yaptım ya kahretsin! Salak gibi benden nefret etmesini sağladım.
Bir topuklu ayakkabı sesi kafasını kaldırmasını sağladı. Karşındaki ona çok kurnazca gülümsüyordu.
                                          *************************************

Hala sinirliydim.Asansör açıldı. Önümde C bölüm yazıyordu. Burno ne demişti? “Hmm.. C bölüm Nancy’le aynı odadasın.” Hemen C bölümüne girdim. Kapıyı kapattım. Nancy bilgisayardan bir şeyler bakıyordu. Camın kenarındaki yatak da bir çok eşya vardı. O Nancy’nin ki olmalıydı. Ben de kapının önündeki ilk yatağa oturdum. Sinirimden yorganı elimle kavrayıp sıkıyordum.
 Nancy bana döndü. Üzgün bir ses tonuyla. “Ne oldu?” dedi. Yanıma gelip oturdu. Hemen ayağa kalktım fark etmeden odada bir ileri bir geri gidiyordum. “ O..o Robert varya kendini bir şey sanıyor.Şimdi gidip yüzüne bir tane geçiresim var. Ben ondan nasıl hoşlandım ya? Nasıl?” dedim sinirle.Ses tonumdaki öfke Nancy’i korkutmuş olmalıydı ki yüzündeki ifadeden bu anlaşılıyordu. “ Ne oldu anlat.” “Gelmiş halisünasyon odasında ders vermeye çalışırken hiç bir şeyden bahsetmedi bir anda kendimi avcıların ortasında buldum direk aşağıladı beni sonrada kendini üstün göstermek için bağırmaya başladı. Kızgınlığımı tutamadım yüzüne bir tane savurdum…” “ Ne ne sen Robert’a vurdun mu?” “Aslında vurmadım elimi tuttu aşağı itti.” “ Sen ne yapmaya çalışıyorsun” dedi soluksuzca. “ Bu olaylar o kadar kolay çözülmez burada bir disiplin var. Burno’ya bildirirse atılabilirsin de.”
 o an hiçbir şey umurumda değildi hiç fark etmeden “ Atılırsam atılıyım” dedim. Ama atılmadan kastı ne olduğunu bende biliyordum. “Bu o kadar kolay bir atılma değil Angel. Bu okuldan atılmaya benzemez. Hiç beklenmediğin an yardım beklerken senin tüm ekip orada bırakabilir.” Evet işimdi korktuğumu hissedebiliyordum. Aklımdan bir avcının ayağımdan tutup çekiştidiğini ve herkesin bana bakıp arkasını dönüp gitmesini gözümde canlandırabiliyordum. “Bunlar çocuk oyuncağı değil Angel.” “Ee! Şimdi ne yapmamı bekliyorsun gidip yüzüne özür mü diliyim ha?” Bunu yapmam gerektiğini bende biliyordum. Ama gurum vardı benim. Bunu  yapmayacaktım!
“Bunu yapman gerek. En azından Burno’ya söylemeden.”  Kendimi tutamadan “Ona karşı kendimi güçsüz mü gösteriyim ha?” dedim.Çok aşarı bağırmıştım. İlk ağzı açık bir şekilde bana baktı. Gözlerini odada dolaştırdıktan sonra kalkıp odayı terk etti. Fazla sinirlenince kendime hakim olamamıştım. Ne yapmaya çalışıyordum acaba? Herkes kötü geçinip beni yem olarak kullanmalarını mı? Gidip Nancy’den özür dilemeliydim. Ne kadar istemesem de Robert’tan da. Odamdan hemen çıktım. Beyaz koridora şöyle bir göz gezdirdim. Asansörleden birine kendimi attım. Kapı kapandı. Elimi düğmeye tam uzatacaktım ki hareket etmeye başladı. Asansör yatay ilerledi. Olduğum yere tutundum sonra yukarı çıkmaya başladı. Ani bir hareketle durdu.Kapı açıldı. İstediğim yere gelmiştim. Gene ana bölümdeydim. Tüm örgüt ordaydı. 7 kişi orada dikilmiş Burno’yu dinliyordu. Yavaşça ilerleyip aralarına kaynadım. Nancy’nin yanına geçtim. Çok kısık bir sesle “özür dilerim” sözcükleri dilimden döküldü. Nancy suratını bana yavaşça döndü. Hafif kızarmış gözlerini görebiliyordum. Bu kadarda alıngan olacağı aklımdan geçmemişti. Yüzüne yapmacık küçük bir gülümseme yerleştirdi. “Önemli değil senı anlıyorum.” Dedi. Bende ona karşılık verdim. Arkasından hemen kafamı Burno’ya çevirip dediklerini dinlemeye başladım. Birkaç savaş taktikleri veriyordu. Bir alarm sesiyle tüm dikkatler dağıldı. Herkes etrafa bakınmaya başladı.
Christina hemen ilerleyip bir dolabı açtı. “Gitmiyor muyuz?” dedi. Eline bir silah alıp ilerledi. Nancy bana dönüp kafasıyla gelmem için işaret yaptı. Dolaptan oda büyük bir silah aldı. Bense dolaba bakınca silah kalmamıştı. Nancy alt çekmeceyi karıştırınca 2 silah buldu.  Silahardan pek anlamasamda bu silahı biliyordum.
 “Bu Glock 17L mi?”dedim.  “Evet. Kullanmasını biliyor musun?”  “Evet” Şarjörü çekip kurşunlara baktım. “9 mm Kalibre bu işimi görür” Gülümseyerek sarjörü yerine geçirdim. Çekmeceden 2 kılıf çıkartıp bacaklarımı saran şekilde taktım. Glockları da kılıflarına koydum. Nancy elince duran daha küçük bir silah verdi. “Bu ne için?” “Ne olur ne olmaz. Şarjör biterse diye.” Alıp arka cebime koydum. “Hadi gidelim.” Nancy bir elinde taramalıyı tutup diğeriyle elimi kavradı. Christina’nın gittiği yöne götürdü. İçeri girdiğimiz odanın garaj olduğunu fark ettim.
“Motor kullanmayı biliyor musun?”  Tresh yanıma 2 kaskla gelmişti. Kafamı sallayarak “Evet” dedim. Kaskı uzattı kafama geçirdim. Herkes büyük siyah motorlarını binmişti. Burno’nun arkadan geldiğini gördüm. “ Boynunuza basın.” Herkes boynundaki bir bölüme bastı. Bende aynısını yaptım. Burno yanıma geldi.  “Bu senin motorun. Boynundaki düğme sayesinde diğerleriyle haberleşebilirsin.” Motorun oturma bölümünün hemen ön tarafında bir yere bastı. Ekran açıldı.
“Gitmeniz gereken yeri buradan görebilirsin. Daha deminki alarm bir tehlike olduğunun belirtisi. İnsanları kurtarmanız lazım. Bu ekranda diğerlerinin nerde olduğunu da görebilirsin. Neyse herkes hazır mı?” Sağ tarafımdaki hizaya baktım. Herkes motosikletleri çalıştırmış hazırda bekliyordu. Garajın kapısı açıldı. Hemen çıktılar. Arkalarından takip ettim. Motosiklet giderek hızlanıyordu. İlk tünel gibi bir yerden geçtikten sonra açık havaya çıktık. Havanın rengi değişmeye başlamıştı. Yavaş yavaş gün doğacaktı. Rüzgarın serinliğini yanaklarımda hissedebiliyordum. Adeta saçlarımı yalıyordu. Biraz daha eğilip hızlanmaya başladım. Kırmızı noktaya yavaş yavaş yaklaşıyorduk. En önde Christina vardı. Hepsini geçmiş olmalıydı ki Christina’nın tam yanındaydım.Tüm gözler üzerimde olduğunu hissedebiliyordum.  İlk bana baktı daha hızlanmak için eğildi. Turboya bastım. İşte şimdi hızın ne olduğunu anlamıştım. Yol altımdan kayıyordu sanki. Binaları dönemeçleri seçmek zorlaşmıştı. Heyecandan ellerimin terlediğini hissedebiliyordum. Bir rampayı görmemiş olmam lazım ki kendimi bir anda havada buldum. Bu acayip bir histi. Sanki uçuyormuş gibi. Ama aşağı nasıl ineceğimi aklımdan geçirmeden edemiyordum. Bir an tekerleklerin yere indiğini fark ettim. Ama bir binanın üstündeydim.  Biraz yavaşlayıp yola indim.
“Güzel gösteriydi” dedi Tresh gülerek arkama dönüp baktım hepsi arkamdalardı. Gülümsedim. Christina pek mutlu görünmüyordu. Zaten öyle olmasını da beklemiyordum.
“Geldik galiba motorları yavaşlatın.” Richard’ın sesini ilk defa duymuştum. Herkes bir ağızdan “Tamam R” dediler. Yavaşladım ve grubun arasına geçtim Richard önde ilerliyordu. Yavaşladı binanın önünde durdu. Bende yanlarına geçtim. Motosikleti durdurup kaskı üstüne koydum. İlerledim 17L silahlarımı bacağımın yandan çıkarıp elime aldım.
“Kilisede sıkışmış olmalılar.Nan, Sue , Chirstina Sam benle gelin. Tresh Robert Angel buraya kolaçan edin. Önemli bir şey olursa özellikle baskın haber verin.” Richard ilerleyip kiliseye girdi. Arkasından Christina Sam ve Sue da takip etti. Etraf harabe gibiydi. Terk edilmiş ülkeye benziyordu. Biraz ilerledim. Birkaç avcının buraya geldiğini görebiliyordum.
“Hey buraya geliyorlar.” Robert geldikleri yöne baktı. “Saklanın” Arabalardan birinin arkasına geçtim. Sessiz bir şekilde duruyorduk. Robert’a baktım tam arkasında 5 tane avcı vardı. Ondan nefret etsem de onu öyle bırakamazdım. Olduğum yerden çıktım. “Hey” diye bağırdım. Ellerimdeki silahlarla ellerimi salladım. Dikkatler dağılmıştı. Ama bunu yaparken bazı riskleri göze almamıştım. Diğer avcıları da kendime çekmiştim.Hepsi bir anda sokaktan çıktılar koşmaya başladım. Arkamdan bir ton ayak sesini duyabiliyordum. Tresh ateş etmeye başlamıştı. Arkamı döndüm. Bir kaçını kafasına isabet ettim. Silahları kılıflarına geçirip ortasına daldım. Sağ dirseğimle birin vurdum . Eğilince üzerinden  atlayıp 2 tanesini devirdim. Bıçaklarımı çıkarmanın vakti gelmişti.  Birine dizimi geçirdim eğilince sırtına bıçakla vurdum. Hemen yanındakine çelme taktım arksından gelen yumruğumu geçirdim. Bıçağı birkaç kere savurdum ama bu işe yaramayacak gibiydi. Fazlaydılar. Buradan kendimi kurtarmam lazımdı. Elimi yumruk yapıp küçük bombamı attım. Ünümde birkaç avcı yere yığılmıştı. Hemen ordan kaçıp kendimi kurtarmayı denedim. Keşke bunlardan birkaç tane olsaydı.  Ama ne yazık ki tek kullanımlıktı. Arkamdan geliyorlardı.  “ Biz insanları çıkardık. Siz nerdesiniz?” “Angel’ın çıkardığı avcıları halletmekle uğraşıyoruz siz onları götürün!” Robert direk beni suçlamıştı. Onu kurtarmıştım ! Ben olmasam yem olacaktı! Motor sesleri duyuldu. Gittikçe uzaklaştı. Klisenin etrafından dolaşıp bir arabanın arkasına girdim. Robert’da ordaydı. Ayağa kalkmış ateş ediyordu. Beni görünce bana döndü. “ Gene senin yüzünden. Sen ne yapmaya çalışıyorsun? Ha.” Bu kadarıda yetmişti. Bıçaklarımı yerine yerleştirip küçük silahı elime aldım ve silahı Robert’ın hizasına doğrulttum.Onu vurursam avcılar onu yerken biz kurtulabilirdik. Şok olmuşçasına bana bakıyorudu. Yavaş bir şekilde tetiği çektim

3 Eylül 2012 Pazartesi

TÜR - 7.BÖLÜM : Toplantı -


7.BÖLÜM (Toplantı)
Sasha hızlı adımlarla yanlarına geldi. Yüzündeki kızgın ifade Jackson’un  hemen toplanmasını sağladı. Kristy hemen geri çekilip yere bakmaya başladı. Loş koridorda öylece rezil olmuşlardı.
-Jackson ne yaptığını zannediyorsun? Si..Siz manyak mısınız? Okulda öpüşmek ve daha ilerisine gitmek farklı türler için çok sakıncalı! Onu geçin duygularınızı kontrol edemediğiniz için yarı dönüştünüz derse öyle mi girmeyi planlıyordunuz acaba?
Jackson ve Kristy hemen bir birlerine baktılar. Koridor karalık olmasına rağmen yarı dönüştükleri belli oluyordu. Jackson mahçup bir şekilde yere baktı.
-Pardon anne.
-Anne mi?
Kristy ağzı açık bir şekilde kalmıştı. Sasha Jackson’nun annesi miydi? En azından deri kokusunu açıklıyordu. Sasha sinirli bir tavırda cebinden 2 küçük şişede bir sıvı çıkarttı ve ikisine de verdi.
-Neyse ki yanımda getirmişim. İçin şunları sonra dersinize Jackson bu konuyu ayrıca konuşucaz senle.
-Ama biz konsantre olup gözlerimizi kapattığımızda normal halimize dönüyorduk?
-Ah. Hayır Kristy. Birçok duyuların vardır. Öfke, kıskançlık, utanma, üzülme… Bunları tabi okulda öğreneceksin ama bilmeni istiyorum. Bu duygular 3’e ayrılır. Pasif, Aktif  ve Sakin. Heyecanlanman aktif bir duygudur. Sizi bir bakıma ele geçerir. Ne yaparsanız yapın arada çok uzun bir süre geçmeden normale dönemezsiniz.Bu iksir aktif duyguları bir bakıma felç eder.Kısacası 1 saat kadar -en fazla tabi oda- aktif duygu yaşadığınızda dönüşemezsiniz.Her neyse sınıfa.
İkiside iksiri tek yudumda içti.Saniyeler içinde normale dönmüşlerdi.Sasha kapının kulpuna uzandı.Kapıyı açtı.Bayan Aclen konuya bayağı bir kendini kaptırmıştı.
-A..şey bayan Aclen ben iki öğrencinizi ödünç almıştım.Girebilirler mi?
-A… tabikide.
Kristy ve Jackson hemen sınıfa daldılar.Herkesin gözü Kristy’deydi. Kristy içeri girdiği anda bir durdu.Sınıfa göz gezdirdi. Karen da bu sınıfın içindeydi. İçinden olmaz diye geçirdi.Arkada boş 2 sıra vardı. Liz eşyalarını getirmişti. Hemen sırasına ilerledi. Herkes gözleriyle onu takip ettiğini hissedebiliyordu tabi Karen hariç. Jackson da onu takip etti. Jackson Karen’in yanından geçerken Karen , Jackson’un eline not tutuşturdu. Eline aldığı gibi notu hiç istifini bozmadan sırasına devam etti. Kristy yerine oturdu eşyalarını çıkardı ama herkes hala ona bakıyordu. Biraz bekledi suratını ekşitti. Ellerini iki yana açtı.
-Ne var?
Herkes bir anda önüne döndü ama anlaşılan hepsi korkmuşlardı. Jackson oturduğu yerde notu açtı.
*Yanlış kişilerle arkadaşlık kurma derim ben :D
Jackson notun arkasını çevirip bir şeyler yazdı. Herkes derse konsantre olmuştu. Notu atması dikkat çekmezdi. Notu tam Karen’ın önüne fırlattı. Karen bir tebessümle notu açtı ama okudukça suratındaki ifade tam bir öfkeye dönüştü. Bir anda Karen’ın sırtındaki dövme renkleşmeye başlamıştı. Karen önüne döndü. Gözlerini kapattı ve dövme eski haline döndü.
*Arkadaşlıklarını doğru yapmayan birinden ders almam kendi arkadaşlarımı seçebilirim mariposa :D
Notu tamamen yırttı kırıştırdı ve yere attı. O anda zil çaldı.Herkes biranda ayaklandı.Herkes çantasını ,montunu almış gidiyordu.Kristy şaşkınlık içerisinde Liz’e baktı.
-2 ders daha yok mu?
-Hayır tabikide seni şapşal saate bak.
Kristy saate baktı.Saat 4 olmuştu. Zaman çok hızlı geçmişti Kristy fark etmemişti bile. Karen büyük bir hışımla sınıftan çıkmıştı.Jackson Kristy’nin yanına geldi.
-Ev-vet! Toplantıya gidiyor muyuz?
-Evet tabi ki de.
Kristy Liz’e sımsıkı sarıldı.En yakın arkadaşından ayrılmak o kadar kolay değildi tabi.
 -Görüşürüz Liz kendine iyi bak.
-Sende Kristy
Gülümsediler ve sonra Kristy hemen Jackson’un yanına gitti.Tüm okuldakiler gitmişti.Jackson Krist’le beraber bodrum katına indiler. Jackson büyük bir kapının önünde durdu. Kapının kulpunu kavradı kilit açılma sesi geldi.
-Hazır mısın bayan Kristy?
Kristy güldü ve evet dercesine kafasını salladı.Jackson kapıyı ittirdi. İçeride 30-35 kişi vardı.İçeriye yavaşça ilerlediler. Herkes çok samimi ve sıcak kanlıydı.Biri dışında.Karen. Onun burada ne işi vardı? Herkes sırasına geçti , Jackson’la Kristy’de arkadan bir yer bulup oturdular.İçeri Dave girdi.Herkes Dave’e selam verdi.Kristy’nin yanını boş görünce hemen oraya oturdu tabi Jackson’u fark edince biraz kızmıştı ama sinirlerini kontrol altına almıştı.O sırada içeri Sasha girdi.
-Evet arkadaşlar nasılsınız?
Her bir ağızdan “iyi” sesi çıktı.
-Aman ne güzel. Evet arkadaşlar aramızda yeni biri var ne zamandır bekliyorduk. Kristy kendisi kedi soyundan geliyor bildiğiniz gibi.
-Ne?
-Aaa.. Evet bunları sana anlatmamız lazım. Burdaki herkesin bir soyu var. Soylarımız bir hayvana dayanıyor. Ve hangi soydan geliyorsan ona dönüşebiliyorsun. Mesela Suzie papa”ğan”.
“Ğan” aa evet! Şimdi anlamıştı. Revirden çıkarken duyduğu sözcük bu olmalıydı.
-Mesela Dave kaplan, Jackson yılan, Karen kelebek, Pigie domuz.
Her kişiyi teker teker göstermişti.Pigie’yi tam görmek için ayağa kalktı.Bu revirdeki deli çocuktu.Hayır o deli değildi. O haklıydı.
-Yenisin demiştim.
Pigie gülümseyerek konuştu. Kristy’de hemen karşılık verdi ve onaylarcasına kafasını salladı.
-Peki, benim kedi olduğumu nasıl anladınız?
-Birincisi Max’den dolayı soyunu biliyordum. İkincisi ise kafandan çıkan kedi kulakları, bıyıklar, kedi dudakları, gözler, pençe, kuyruk bunların hepsi bir belirti zaten. Mesela bende bir yılanım Jackson’da oğlum zaten. Biri Kristy’e değişimi göstersin. Suzie göster.
Suzie kollarını açtı ve yavaşça kanatları oluşmaya başladı. Üzerinde kımızı – yeşil tüyler çıkıyordu. Gaga oluştu ve ayakları kuş ayağı şeklini aldı ama hala insan bedenindeydi. Sarı saçları ve fiziği yerindeydi. Suzie gözlerini kapattı ve hemen normal döndü. Kristy’nin yüz ifadesinden hoşnutluğu belli oluyordu.
-Vay be!
  -Bu akşamda Santa Clariss’e gidiyoruz. Orada size birçok eğitim verilecek. Her sorunun cevabını rahatlıkla bulabilirsin. Şimdi otobüsler geliyor. Hazır mısınız?
Her bir ağızdan neşeli bir evet geldi. Herkes büyük bir alkışla dışarı çıktı. Kristy hemen Dave Suzie ve Jackson’un yanına gitti. Bahçeye çıktılar. Valizler yüklenmişti. Arkadaki 4’lü koltuğu hemen kaptılar. Cam kenarında olan Suzie etrafa bakınıyordu. Kristy soluna dönüp Suzie’nin yanındaki Dave’e baktı.
-Şimdi ben dönüşürken kedi mi oluyorum?
-Evet.
-Vay be çok iyi. Sende kaplan oluyorsun yani.
-Ev-vet
Dave gülümsedi.
-O yüzden senin benim gibi kulakların varmış. Sonuç olarak kedigiliz.

Kristy etkilenmişcesine güldü. Ama tüm o gülümsemesini karnındaki gurultu bozdu. Çok acıkmıştı ve bir anda otobüste nefis yemek kokuları yayıldı. Herkesin oturduğu koltuk mekanik koltuklardandı. Koltuğun önünde bir masa oluştu ve bir cihaz çıktı. Hemen yanındaki Jackson parmağını bastı. Oda aynı şeyi yaptı.”Kedi” diye ses çıktı ve masanın üstünde kocaman kızarmış tavuk belirdi.Onu hızlıca yemeğe başladı.5-10 dakikada bitirmişti tavuğu. Ağzını sildi peçeteyi masaya bıraktı be bir anda masa katlanarak yok oldu.Bitiren herkesin teket teker kayboldu. Arkasındanda ışıklar söndü. Koca otobüs şimdi zifiri karanlıktı.Anlaşılan yorucu bir gün olmuştu herkes için. Saate baktığında 8.30-9.00 civarıydı. Onunda uykusu vardı.Kafasını bir yere dayadı ve uyuya kaldı. Jackson mest olmuşcasına omzuna baktı. Kristy’nin o kadar uykusu vardı ki kafasını Jackson’a dayadığını fark etmemişti. Jacksonda kafasını Kristy’e koydu ve öyle uyuyakaldılar.

PHOTO BY: http://odysseusut.deviantart.com/gallery/