25 Kasım 2015 Çarşamba

FARKLI - GİRİŞ



GİRİŞ

Elindekini bir beze bağladığı gibi koşmaya başlamıştı. Uzun eteği ne kadar koşmasını engellese de, o durmayacaktı. Koruması lazımdı. Tökezledi. Ellindekini sıkıca kavrayıp kendine çekti düşerken. Korumaya aldı. Hiçbir şey olmamıştı. Hemen ayağa kalktı ve arkasına baktı. Bağrışmaları duyabiliyordu. O yanlış bir şey yapmamıştı. Böyle bir kanunun olmasını hala anlamamıştı. Ne zarar verebilirdi ki soyuna. Bir yandan koşarken elindeki bağlanmış bezin üzerindeki kan lekelerini sildi. Bir insan ve tilki kanı mı doğru olduğunu gösterecekti adete. Saf olduğu her halinde belliydi. Temizdi.
Kafasını iki yana salladı, kendini toparladı. Koşması lazımdı. Wega ormanından içeri girdi. En azından burada biraz daha güvenliydi. Orman ona yardım ederdi çünkü orman saf ve doğal her şeyi kabul eder yok olmasını istemezdi. Onu gördü. Her zaman kalbinin her seferkinden daha hızlı atmasını sağlayan adamı… Esmer teni bir perçem kumaşı elinde tuttuğu sopası ve şaşalı otlardan yapılmış tacıyla ona bakıyordu. Koşarak kollarına attı kendini. Teninin sıcaklığı her zamanki gibi huzur vermişti. Gözlerini adamın gözleriyle buluşturdu. Gecenin karanlığı ormanı kör etse de onun gözlerinin ağlamaktan oluşan kızarıklarını görmesine engel olmamıştı.

-                                 - Natalie ben çok üzgünüm. Böyle olsun istemedim.

Çat pat tane tane konuştu adam. Kadının sarı saçlarını okşadı. Sanki onu son kez gördüğünü biliyormuş gibi. Kadının masmavi gözlerinden beyaz tenine oradan da  Wage ormanın zemine bir göz yaşı düştü.

-                                     -Asla Otto. Böyle asla deme. Bu senin suçun değil. Hem seni bilmiyorlar. Fazla zamanım yok. Al bunu. Sakla koru benim için.

Kadın elindeki sarılı bezi adama uzattı. Kollarını gevşetip adamdan uzaklaştı.

-                                    - Seni çok seviyorum Otto. Bizi asla unutma. İsmi sen biliyorsun.


Kadın son kez dudaklarını adamın dudaklarıyla buluşturdu. Tekrar bir göz yaşı; mavi gözlerden, beyaz tenden, beze… Adam çok üzgünde ne yapacağını bilmiyordu. Kadın arkasını döndü son gücüyle koşarak Wega ormanından dışarı attı kendini. Adamın tek yapabildi arkasından “ Seni seviyorum Natalie. Asla ama Asla.” Diyip elini yumruk yaptıktan sonra göğsüne iki kere vurmak oldu. Arkasını döndüğü gibi koşmaya başladı. Wega ormanın arkasından çıktı ta ki güneş doğana kadar koştu. O alışıktı tabi koşmaya. Avlanmak için koşmak gerekirdi. Yorulmak bilmezdi o. Ne kadar orta yaşlı olsa da elindekini kurtarmak için koşardı. Sonunda geldi kabilesine. Kimse uyanmamıştı daha. Çadırına girdi elindekini yatağına koydu. “İfe” diye seslendi. Gözlerinden tekrardan yaş süzüldü. Kadın diğerleri tarafından kalbi çıkarıldığını bilirmişçesine ellerini kalbinde buluşturdu. İşte o an Wega ormanındaki göz yaşının olduğu toprak mavi şekilde bir de bezin üzerinde parladı. Wega ormanında bir yeni fidan gözlerini açmıştı. 

DEVAMI İÇİN 

https://www.wattpad.com/story/54484615-farkli

16 Ağustos 2015 Pazar

DARK HUNTERS - 5.BÖLÜM : Annem

5. BÖLÜM - Annem
“Tamam. Sorun değil Robert.” Kendisi ben geç kaldığımda ne kadarda atar yapmıştı ama… Tabi kendimi tutamadım ona döndüm. “Nerde kaldın? Sakın ama sakın benim vaktimi bir daha boşa harcatma…” Evet bunlardı bana söyledikleri. Ama gittikçe sesim kısılmış ve yeterince sert söyleyememiştim. Neden mi? Gerçekten çok samimi bir şekilde bana bakıyordu. “Daha yeni gelmişsiniz?” Ne? O samimi bakışın ardındaki bu alaycı yüzü göremem gerçekten gene kötü hissetmemi sağlamıştı. Aa ne diyordum ben. Bide samimi gülümsemeymiş. Keşke sözcüklerimi daha sert söyleyebilseydim. Kurnaz. Gözlerimi devirip Nancy’e döndüm. Kısık bir sesle “Ne yapmaya çalışıyorsun?” dedi. Omuz silktim. “Robert sen gelmeden önce benden ders istemişti. Bende kendisine söz vermiştim o yüzden o da burada. Şimdi masaların önüne geçebilirsiniz.”
İki yüksek masayı işaret etti. Masanın önüne geçtim. Masanın boyu belimden daha yukarıdaydı. Üzerinde birbirine bağlı beş asma kilit vardı. Bir tanesi yeşil renkteydi. Yani en son çıkan anahtar. Onun ucunda da bir halka asılıydı.
“Şimdi. Gördüğünüz gibi en son anahtarda asılı olan halka aslında kurtaracağınız kişiyi simgeliyor. İlk onu çıkartan kazanacak. Şimdi bunları açmak için ne kullanırsınız?” Benden önce Robert’in sesi duyuldu. “Kerpeten?” “Kerpeten mi? O yoklukta kerpeteni nerden bulacaksın Robert? “Tel Toka.”
“Ve ya benzeri. Evet. Doğru Angel.” Hemen Robert’a dönüp pis bir bakış attım. “Hep yanınızda bulunan zırhınızdaki sağ elinizin üstünde  orta parmağınızdan bileğinize kadar uzunlukta bir demir bulunmaktadır. Bu demir her kilidi açmak için uygun. Demiri anahtara soktuğunuzda demirin girmesini engelleyen metaller bulunmakta onları içeri kaydırıp demirin yeterince girmesini sağladığınızda kilit açılır. 5 dakika süreniz var.  Demirler masada duruyor. Başlayın.” Bir an boşluğuma denk geldiği için Robert’tan birkaç saniye sonra başladım. Demiri yerleştirdim. Tak! Tak! Tak! Hemen kilit açıldı. Çok kolay olmuştu. Kaldı 4 . Demiri yerleştirdim. Bu sefer daha zordu engeller zor hissediliyordu ama çok geçmeden onu da açmıştım. 3. Demirde nerdeyse hiç engel yok gibiydi demiri köşeler oynattım. Nasıl yani engeller köşede miydi? Çok garibime gitmişti. Çünkü aslında engeller, anahtarın kilide sokulduğu yerde gibi geliyordu. Her köşeyi açtım. 4. Kilit biraz daha zorladı Göz ucuyla Robert’a baktım 3. Demiri açmaya çalışıyordu. Rahatladım Tekrar konsantre oldum bu sefer nerde olabilir? İlk engeli buldum açtım. Sonra fark ettim ki girişin sağında kilindin sarı rengi aşınmıştı demiri çıkartıp sağa yanaştırdım ve engeli açtım. Kaldı son yeşil kilit. Demiri yerleştirdim ama hiçbir engel hissedilmiyordu. Hiçbir yerinde de aşınma yoktu. Biraz uğraştım ama açamadım. Bu sefer demiri döndürdüm ve direk açıldı. Hemen halkayı alıp kaldırdım. “Bitti!” Ama Nan ve Robert dönmüş zaten beni izliyorlardı. Robert’ın kilidine baktım. Açılmış ve halkayı eline almıştı. Yüzüm düştü. “İyi iş Angel! İlk yapmana göre çok iyi. Tabi Robert senden önce bitirdi ama olabilir. Bugünlük dersimiz bu kadar. Diğer ders de şifreli kilitleri yapacağız. Görüşürüüz!” Mutsuz bir şekilde Nancy’in yanında gittim. “Nan o işi halledeceğim şimdi. Ama önce Burno ile konuşacağım. Anlayışla karşılayacağına eminim.” “Sen öyle diyorsan öyledir.” “Görüşürüz Nan!” Hemen koşmaya başladım ama arkamdan Robert’ın sesini çok net duydum. Ne olduğunu soruyordu. Koşarak asansöre atım. Aklıma bu asansörle dosya odasına gittiğimiz zaman gelmişti. Farklı birkaç zik zakdan sonra kapı açıldı burası ana giriş yeri değildi. Burası dosyaların odasıydı! Asansör duygulara göre hareket ediyor olmalıydı! Hemen ilerledim. Koridor karanlıktı. Anlaşılan kimse yoktu içeride. Dosya kapısına geldim. Kapı kilitliydi. “Ah kahretsin.” Anahtar girişine parmağımla dokundum. Acaba kıyafetimdeki demirle bunu açabilir miydim? O sırada içeriden ses geldiğini duydum ve gittikçe yaklaşıyordu hemen iyice geriye gittim bir biblonun arkasına saklandım. Kapı açıldı Burno ve Christina’ydı. “Resmen gelmiş banyoda beni dinliyordu diyorum sana!” “Dosyasında hiçbir sabıka yok Christina sen de gördün.” “Burno onu attırmalısın. Zaten eski kuşakları yüzünde bu haldeyiz!” Eski kuşakları mı? Dedemden bahsediyor olamazdı. Yoksa bahsettiği dedem miydi? O sırada asansör geldi içine bindiler. Tam kapı kapanırken Burno’un sesi duyuldu. “Hayır onu attırmayacağım Christina sen bunları çocuk oyuncağı mı sanıyorsun?
En azından Burno benim hakkımda iyi düşünüyordu. Hemen buradan çıkıp Burno’un yanına gitmem lazımdı. Sonuçta annemde önemliydi. Dosyaya sonrada bakabilirdim. Hemen ilerleyip kendimi asansöre attım. Kendimi bir anda giriş bölümünde bulmuştum. Burno elinde bir kalem ve kağıtla ekrandaki bilgilere göre kağıda tik atıyordu. Yanına yaklaştım. “Burno seninle konuşmam lazım.” “Evet Angel. Seni dinliyorum.” Hiç suratıma bakmadan konuşmuştu. “Annemi görmem lazım.” İşte o sırada elindeki kağıdı indirip bana döndü. “Burası ne kadar önemli farkında mısın? Tabi ki olmaz.” “Ama annem çok önemli senden durumunu biliyorsun.” “Bağlandığın o kadar çok kişi var ki hep hata yapıyorsun Angel.” Ne? Tamam anneme bağlanmış olabilirdim ama Robert? İyici sinirlenmiştim. Ama kesinlikle belli etmemem gerekiyordu. Sonuçta hiç izin alamayabilirdim. “Robert’a bağlı değilim. Ama evet anneme bağlıyım son günleri olabilir.” “Olmaz.” “Nasıl olmaz bari yanıma birini ver ama bu gün görmem lazım hep 11’de onu ziyaret ederim ben. Beni bekliyordur şimdi.” “İyi yanına birini al. Ve üzerine zırhını giy. En geç 2’de burada olmalısın. Anlaştık mı?” Bir an sevincimi tutamadım Burno sarıldım. “Teşekkür ederiiim!!”
Burno’un da hoşuna gitmiş olmalıydı ki kollarıyla beni sarmıştı. Hemen ellerimi çektim ve yatakhane katına çıkmak için asansöre attım kendimi. Tresh çok iyi biriydi ona sorabilirdim. Richard’a zaten asla sormazdım sonuçta Christina’ın sevgilisiydi. Christina beni attırmayı düşünürken Richard’la gidemezdim. Özellikle oyun bile yapabilirlerdi bana. Tresh olmadı Sam’e sorardım. Kapı açıldı. Hemen odama gittim. Nan’e haber verip gitmeyi düşünüyordum. Kapıyı açtığımda Nancy telefonla konuşuyordu ve ağzı beş karış havadaydı. Ben gelince telefonu kapadı. “Ne oldu? İzin alabildin mi yoksa?” “Eveeet!!” “Aa süper.” “Sen neden bu kadar mutlusun Nan? Yoksa Sam mi?” Bir anda ağzı kulaklarına vardı. “EVEET.” “Süper o zaman.” Gülümsedim. “Yalnız hemen çıkmam lazım. Öptüm seni Nan.” Oda bana el sallayarak karşılık verdi. Hemen odadan çıkıp kapılara göz gezdirdim. “Heh. Tersh ve Sam.” Kapıyı çaldım. Kapıyı Tresh açtı.
“Aa Angel. Nasılsın?” “İyiyim Tresh. Ya sana sormam gereken bir konu var. Annemi görmem lazım ancak Burno biriyle gidersem izin verdi acaba benimle geli..”
“Aslında olmaz Angel. Bu gün bir plan yaptık Sue ile. Bizim Yıl dönümümüz de.” Yıl dönümü olduğu için iç bir şey söyleyemezdim. “Peki Sam?” “Aslında Sam’de gelemez. Kulağıma eğildi ve daha sessizce konuştu. Nancy’de geliyor. Biliyorsun durumları. Aralarını yapmayı düşünüyoruz.” Yüzüm biraz bozulmuştu. “He. Anlıyorum. Teşekkürler.” Kafasını sallayıp kapıyı kapattı. Nasıl yani? Bunların aşk meseleleri yüzünden annemi göremeyecek miydim yani? İç geçirip odama gittim. Nancy süslenmiş çıkmaya hazırlanıyordu. “İyi eğlenceler Sam’le.” “Teşekkür ederiim.” Yüzeme döndüğünde yüzümün asık olduğunu anladı. “Ne oldu. Moralin bozuk.” Ona neden olduğunu söyleyemezdim. Neden olduğunu söylesem kesin buluşmayı iptal ederdi. Böylelikle Sam’le aralarını bozardım. Ya da iptal etmezdi bizim aramız bozulurdu. Kimseyle aram bozuk olsun istemiyordum. “Yok bir şey.” Bir bahane bulmalıydım. “Kütüphaneyi bulamadım da. Canım sıkıldı.” “Annene gitmiyor muydun?” “Gideceğim. Ama istediği bir kitap vardı onu almam lazım.” “Amaan onumu dert ettin. Bak asansöre bin ana girişe git karşıdaki asansöre bin ve kütüphaneyi düşün.” “Teşekkür ederim Nan. Siz nereye?” “Aşağıda eğlence yerleri ve sinemalar  var. Oraya gideceğiz şimdi.” “Tamamdır görüşürüz Nan.” Ayağa kalkıp kapıdan çıktım. Bari kütüphanenin yerini öğrenmişken zaman geçirebileceğimi düşündüm ve hemen giriş katına gittim. Annemi göremeyecektim. Gözlerim doldu hemen. Kafamı aşağı eğdim. Biricik annemi kaybediyordum ve onu göremiyordum. Kafamı kaldırıp karşıdaki asansörü kestirdim. O sırada dikkatimi Robert çekti. Bana bakıyordu. Zaten sinir oluyordum ağladığımı göremezdi. Kafamı eğip asansöre attım kendimi. Ve kendimi kütüphane girişinde buldum. Camdan yapılmış kapıyı açtım. Herkes sessizce oturmuş kitap okuyordu. Anlaşılan bunlar saldırıdan kurtulmuş insanlardı. Kapının girişinde bir Kadın oturuyordu. Kırmızı yukarı toplanmış dağınık saçları vardı. Çok şişmandı. Gıdısını istemesenizde görmek zorunda kalıyordunuz. Çenesinde ki kocaman ben kadının gözlerine bakmanızı engelliyordu adeta. ”Nereye bayan?” “Kitap okuyacağım.” “İstediğiniz var mı? Buradan hemen bulalım.” Gözleriyle önündeki bilgisayarı işaret etti. “Yok teşekkür ederim.” Ağlamaklı yüz ifademin üstüne küçük bir gülümseme yapıştırıp arkamı dönüp ilerledim. İlerlerken raftan bir kitap aldım hemen bir yere oturdum. Kitabı masaya yerleştirdim. Kitabın başını okudum. “Anneler ve Kızları” Şaka mıydı bu? Bir an da gözlerime yaşlar doldu kafamı eğdim. Hıçkırarak ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Bu sessizlikte kimsenin dikkatini çekmek istemiyorum. Sağ yanağımda bir nefes hissettim.

“İyi misin?”

12 Ağustos 2015 Çarşamba

DARK HUNTERS - 4. BÖLÜM: HER YERDE O!

4.BÖLÜM: Her yerde o!
Tabi ki onu öldüremezdim. Benim hakkımda kötü düşünmelerini ve beni atmalarını istemiyordum. Kurşun Robert’ın yanağının hemen yanından geçti ve Buraya gelen tüm avcıların ortasına gitti. Bir anda patlama oldu. Hemen Robert’la eğildik. Yüzümüzü kapadık. Bu kadar küçük bir silahın böylesine büyük bir iş yapabileceği aklıma gelmemişti. Her yer toz ve duman olmuştu. Gözlerimi kısıp etrafa baktım. Kafamı iyice kaldırdım. Bütün avcılar yere yığılmıştı. Duman dağıldı. Robert ayağa kalktı. “Bir an bana ateş edeceksin sandım.” Dedi korkmuşçasına. “Aklımdan geçirmedim değil.” Yüzüme hemen alay ifadesi yerleştirdim ve arkamı dönüp yürümeye başladım. Küçük silahın ucundan duman tütüyordum. Üfleyip yerine yerleştirdim.

 Robert’ın arkamdan geldiğini duyabiliyordum. Motorumun yanına ilerleyip bindim. Tresh de silahını motoruna yerleştirip oturdu. “Hadi gidelim” dedim.  Robert hızlandı ve kendini motora attı. Motorumu çalıştırıp Robert’ı toz içinde bırakıp hızlandım. Kısa bir süre sonra saklandığımız gizemli yere gelmiştik. Motorumu bırakıp kaskımı arkasına koydum. Burno’yu bulmak istiyordum. İnsanlar iyi miydi acaba? Hemen koşup ana bölüme gittim Burno orda dikilmiş Richard’la konuşuyordu. Sanırım Richard benim avcıları bize yönlendirdiğimi söylüyordu çünkü Burno beni görünce kızgın bir bakış atmıştı bana. Önüme eğildim. Richard bana baktığını görünce ilerleyip odalara çıkılan asansöre gitti. Burno yanıma geldi. “Sen kafayı mı yedin? Ekibimi yok ettirtmek mi istiyorsun?” “Tabi ki de hayır Burno. Ben sadece Robert’ı korumak istedim. Farkında değildi. 5 avcı üzerine geliyordu. Dikkat çek…” “Evet. Gayet iyi dikkat çekmişsin. Bir dahakine dikkatli ol. 1 kişi yerine tüm grubu düşün. 1 kişi fazla kayıp değil.” Yanımdan uzaklaşarak gitti. Nasıl Burno bu kadar vicdansız olabilirdi. O sadece ekibini düşünüyordu. Yani herkesi gözü kapalı yem edebilirdi. Kızmasından çok bu daha korkunçtu. Belki de beni attırtacaktı.

Arkamı döndüm. Robert dikilmiş şaşkın bir şekilde hem bana hem de Burno’un gidişine bakıyordu. Burno giderken arkasına baktı ve Robert’a döndü. “Kendi hataların yüzünden başkalarını yakma.” Robert üzülmüştü. Dikkatsizlik yaptığının farkındaydı. Yanıma geldi. “Arkamda 5 avcı mı vardı?” “Seni kurtarmak için dikkatlerini dağıtmaya çalıştım.” “Teşekkür ederim. Beni gerçekten vurmayı düşündün mü?” “Gerçekten hala sana sinir oluyorum.” Hiç onu aldırmazcasına ilerleyip odama çıkmak için asansöre bindim. Tabi çıkmak dedim ama asansör önce aşağı sonra sağa doğru kaydı ve aniden durup kapı açıldı. Çıktım ve C bolağa ilerledim. Odama girdim Nan üzerindekileri çıkartıp hafif bir kısa kollu ve kapri boyutunda bol bir eşofman giymişti. “Neden giyindin?” Saat 6 olmuş güneş doğdu. Avcılar artık çıkamaz. Çaylak grubu sabahları nöbet tutar nadirde olsa evlerin içinde yaşan avcılar var insanlar evlerine girdiklerinde saldırıyorlar.” Gözlerini iyice açıp beni korkutmaya çalışırcasına söylemişti. Tabi gerilmiştim kendimi öyle bir durumun işinde hissedince insan korkuyordu. “Ha bu arada senin kıyafetlerinde dolabında.” Dolabı yönelip açtım. Hep aynı renk ve aynı tip bir sürü kıyafet vardı. Üzerimdeki kıyafeti çıkarmak için yarım saat uğraştım. Streç olmasıyla beraber fazla koşuşturmayla terlemiştim de. Yapışan kıyafeti zorluklar çıkardım. Üzerime diğer kıyafetlerimi geçirmeden önce durdum. Pis bir şekilde giyinemezdim. “Nan nerde duş alabilirim?” “Kapıdan çıkınca sola dönüyorsun hemen sağın kalıyor. Sağda ki tüm odalar duş ve tuvalet.” Kafamı onaylarcasına sallayıp dolaptan bornozumu alıp giydim. Bir havluda fazladan yanıma aldım. Odadan çıkıtım tam kapıyı kapattım. Nan’in içerden bağırdığını duydum. Ama hemen duşa almak istiyordum bu yüzden Hiç duymamışım gibi ilerleyip sağdaki ilk yere girdim. Tam bornozumu çıkarıyordum ki yanımdaki duşun perdesinin arkasından siyah bir el geldi. Çığlık attım. Avcı buraya girmiş olamazdı. “SAKİN OL TAMAM SAKİN OL.” Tresh bornozuna sarılmış çıkıyordu. Elimi kafama götürdüm. Bir an çok korkmuştum kalp atışımı duyabiliyordum. “Tresh ödümü kopardın.” “Asıl sen benimkini kopardın burası erkekler bölümü” Gözlerimi açtım. “Ne?” “Kızların ki ileride” Hemen bornozumu tutup kendimi dışarı attım. Hızlı adımlarla ilerideki bölüme girdim. Bir kız mırıldanıp şarkı söylüyor ve duş alıyordu. Evet burası kızlar bölümüydü.
Bornozumu çıkarıp içeri astım ve kendimi sıcak suyun içine bıraktım. Ben suyu açtığımda yandaki su sesi kesildi. Hızlı bir şekilde perdeyi açıp çıkma sesini duydum. Arkamı döndüğümde Turuncu saçlarını mat perdenin arkasından seçtim. Hızlı bir şekilde perdeyi açtı. “Sen beni mi dinliyorsun?” “Hayır tabi ki de.” “Dinleme zaten küçük velet.” Hızlı bir şekilde perdeyi geri kapattı. Christina işte diye geçirdim kendi kendime. Sue’yu dinlemeyi tercih edip kafama bile takmadan güzelce temizlenip odama gittim. Nancy bana gülüyordu. “Keşke tekrar kapıyı açıp “ne?” diye sorsaydın.” “Erkekler bölümünü söylüyordun değil mi?” Büyük bir kahkaha koptu. “Robert’ı çıplak mı yakaladın yoksa” “Hayır tabi ki. Nan saçmalama lütfen.” “O çığlık neydi.” Hala yüzünde saçma bir sırıtma vardı. “Tresh’i avcı zannettim.” Bu sefer daha da büyük kahkaha attı. Gözlerimi kısıp daha da sinirli baktım. “Tamam tamam. Kendime geldim” deyip yutkundu. “Ayrıca ben Robert’ı sevmiyorum bile. Kendini beğenmiş ukala. Sadece kendisini süper sanıyor.” “Sana öyle gelmiştir. Ters gününde herhalde hiçbir zaman bize öyle davranmadı.” Gözlerimi devirip panonun üzerine baktım. “Saat 8 de Seninle dersimiz varmış.” Kafasını salladı. Bende hemen giyindim. “İnsanlara ne oldu?” “ Onlar iyi insan bakım bölümü var orda bütün iyileştirmeler yapılıyor.” İnsan deyince hemen aklıma annem gelmişti. Hemen hızla masada duran bilgisayarı açıp e-mailime girdim. “Ne oldu Angel.” “Annem. Annemi tamamen unuttum. O hastanede tedavi görüyor. Onda da virüs var.” Maile hiç posta gelmemişti. Rahatlamıştım.” “Onu görmem lazım Nan.” “Burno izin vermez.” “İzin vermezse bende gizlice yaparım.” “İyi o zaman ben bilmiyorum duymadım görmedim. Ya da duymadım görmedim bilmiyorum her neyse. Bana söylemedin. İkimizin de başını yakacaksın bu çok tehlikeli olabilir.” “Annem daha önemli Nan. Dersten sonra gideceğim.”  “Tamam. Aa evet ders. Hadi gidelim.” Nancy’i takip etmeye başladım. Gene bir asansöre bindik. Hızla yukarı sonra bir kaç zikzak yaptıktan sonra sola ilerleyip durdu. Kendimi asansörün dibine yapıştırmış kendimi düşmeyeyim diye sabitlemiştim. Nan ise normalmiş gibi ortada duruyordu asansörden indi bende kendimi toplayıp onu takip ettim. Işıklar bir anda yandı milyonlarca kilit etrafa dağılmıştı. “En kolayından başlayacağız.” Nancy arkasını dönüp durdu. Bana bakıyordu. “Ne oldu bir şey mi yapmam lazım?” “Yok. Hayır. Gecikti de.” “Kim?” O sırada kapı açıldı. “Özür dilerim Nan.” “Burno’un yanındaydım.” Bu sesi tanıyordum. Gözlerim yuvalarından çıkacak gibi oldu. Nan’e gözlerimi dikip baktım. Bilerek mi yapmıştı? Daha da kavga edelim diye mi? Robert. Çok güzel.