ZAMAN BİR ÖLÜMSE
Issız bir sokağın ortasında oturuyorduk. Daha doğrusu ben
oturuyordum. O ise “yaşam ile ölüm” arasında, yanımda kalmaya çalışıyordu.
Ellerimi saçlarının arasına aldım. Altın rengi saçları canlılığını yitirmişti.
Yüzüme gelen sıcak duman gözümdeki yaş damlalarını hissetmemi sağladı. Kimse
yoktu koca şehirde. Ne bir insan, ne bir hayvan… Yardım edecek… Benim Julia’mı
kurtaracak hiç kimse…
Elini kanlı karnına bastırıp beyazlaşmış dudaklarından bir
şey fısıldıyordu. “Panzehiri makineye takmalısın.” dedi hayatını
önemsemezcesine. Bunu yapmam gerektiğini biliyordum ama burada onun hayatı söz
konusu iken bunu düşünemezdi! “Şşşş… Sessiz ol. İyi olacaksın.” Diyebildim.
Boğazımdaki düğüm konuşmamı engelliyordu. Gözlerinin önünde ağlamak
istemiyordum. Kendimi tutmaktan başka çarem yoktu. Beni yıkılmış görmemeliydi.
Diğer elini zorlukla yerden kaldırıp yüzündeki elimi sıktı son gücüyle.
Soğukluğunu hissediyordum. Eskiden sinemaya gittiğimizde koşarak yanıma gelip
elimi tutardı ve elinin tüm sıcaklığı içimi ısıtırdı. Tekrar elini sıcak
hissetmek istiyordum! Hemen elini avucumun içine alıp ısıtmak istedim. O el
tekrar sıcak olmalıydı. Tekrar eski günlere dönmeliydik. Tekrar sinemaya
gitmeliydik beraber. O da elinin sıcaklığıyla içimi ısıtmalıydı.
Masmavi gözleriyle bir umut içinde gözlerimin içine baktı. “Bunu yapmalısın David. En azından… Benim için.” Üst üste birkaç kere öksürdü. Artık kendimi tutamıyordum. Gözlerimdeki yaşlar yanağımdan aşağı süzülüyordu. Son kez ağzını açtı. Artık sesi çatallaşmıştı. “Seni sevi…” ve tüm hayatı bedeninden çıkıp gitti. Gözlerini gökyüzüne dikmiş solgun teniyle kucağımda yatıyordu. Ölemezdi! Sonunu duymak için “Evet Julia beni?” dedim cevap yoktu. Artık gözyaşlarım sel olmuştu. Tekrardan “ Evet Julia beni?” dedim. Cevap vermeliydi! Cevap vermeyeceğini bilsem bile Julia’yı kucağımda sallayarak “Evet beni ne?” diye bağırdım. Kaç yıllık sevgilim ölmüş olamazdı. Birbirimiz için doğru kişi olsak bile biz sadece yanlış zamandaydık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder