4.BÖLÜM: Her yerde o!
Tabi ki onu öldüremezdim. Benim hakkımda kötü düşünmelerini
ve beni atmalarını istemiyordum. Kurşun Robert’ın yanağının hemen yanından
geçti ve Buraya gelen tüm avcıların ortasına gitti. Bir anda patlama oldu.
Hemen Robert’la eğildik. Yüzümüzü kapadık. Bu kadar küçük bir silahın böylesine
büyük bir iş yapabileceği aklıma gelmemişti. Her yer toz ve duman olmuştu.
Gözlerimi kısıp etrafa baktım. Kafamı iyice kaldırdım. Bütün avcılar yere
yığılmıştı. Duman dağıldı. Robert ayağa kalktı. “Bir an bana ateş edeceksin
sandım.” Dedi korkmuşçasına. “Aklımdan geçirmedim değil.” Yüzüme hemen alay
ifadesi yerleştirdim ve arkamı dönüp yürümeye başladım. Küçük silahın ucundan
duman tütüyordum. Üfleyip yerine yerleştirdim.
Robert’ın arkamdan geldiğini duyabiliyordum. Motorumun yanına ilerleyip bindim. Tresh de silahını motoruna yerleştirip oturdu. “Hadi gidelim” dedim. Robert hızlandı ve kendini motora attı. Motorumu çalıştırıp Robert’ı toz içinde bırakıp hızlandım. Kısa bir süre sonra saklandığımız gizemli yere gelmiştik. Motorumu bırakıp kaskımı arkasına koydum. Burno’yu bulmak istiyordum. İnsanlar iyi miydi acaba? Hemen koşup ana bölüme gittim Burno orda dikilmiş Richard’la konuşuyordu. Sanırım Richard benim avcıları bize yönlendirdiğimi söylüyordu çünkü Burno beni görünce kızgın bir bakış atmıştı bana. Önüme eğildim. Richard bana baktığını görünce ilerleyip odalara çıkılan asansöre gitti. Burno yanıma geldi. “Sen kafayı mı yedin? Ekibimi yok ettirtmek mi istiyorsun?” “Tabi ki de hayır Burno. Ben sadece Robert’ı korumak istedim. Farkında değildi. 5 avcı üzerine geliyordu. Dikkat çek…” “Evet. Gayet iyi dikkat çekmişsin. Bir dahakine dikkatli ol. 1 kişi yerine tüm grubu düşün. 1 kişi fazla kayıp değil.” Yanımdan uzaklaşarak gitti. Nasıl Burno bu kadar vicdansız olabilirdi. O sadece ekibini düşünüyordu. Yani herkesi gözü kapalı yem edebilirdi. Kızmasından çok bu daha korkunçtu. Belki de beni attırtacaktı.
Robert’ın arkamdan geldiğini duyabiliyordum. Motorumun yanına ilerleyip bindim. Tresh de silahını motoruna yerleştirip oturdu. “Hadi gidelim” dedim. Robert hızlandı ve kendini motora attı. Motorumu çalıştırıp Robert’ı toz içinde bırakıp hızlandım. Kısa bir süre sonra saklandığımız gizemli yere gelmiştik. Motorumu bırakıp kaskımı arkasına koydum. Burno’yu bulmak istiyordum. İnsanlar iyi miydi acaba? Hemen koşup ana bölüme gittim Burno orda dikilmiş Richard’la konuşuyordu. Sanırım Richard benim avcıları bize yönlendirdiğimi söylüyordu çünkü Burno beni görünce kızgın bir bakış atmıştı bana. Önüme eğildim. Richard bana baktığını görünce ilerleyip odalara çıkılan asansöre gitti. Burno yanıma geldi. “Sen kafayı mı yedin? Ekibimi yok ettirtmek mi istiyorsun?” “Tabi ki de hayır Burno. Ben sadece Robert’ı korumak istedim. Farkında değildi. 5 avcı üzerine geliyordu. Dikkat çek…” “Evet. Gayet iyi dikkat çekmişsin. Bir dahakine dikkatli ol. 1 kişi yerine tüm grubu düşün. 1 kişi fazla kayıp değil.” Yanımdan uzaklaşarak gitti. Nasıl Burno bu kadar vicdansız olabilirdi. O sadece ekibini düşünüyordu. Yani herkesi gözü kapalı yem edebilirdi. Kızmasından çok bu daha korkunçtu. Belki de beni attırtacaktı.
Arkamı döndüm. Robert dikilmiş şaşkın bir şekilde hem bana
hem de Burno’un gidişine bakıyordu. Burno giderken arkasına baktı ve Robert’a
döndü. “Kendi hataların yüzünden başkalarını yakma.” Robert üzülmüştü. Dikkatsizlik
yaptığının farkındaydı. Yanıma geldi. “Arkamda 5 avcı mı vardı?” “Seni
kurtarmak için dikkatlerini dağıtmaya çalıştım.” “Teşekkür ederim. Beni
gerçekten vurmayı düşündün mü?” “Gerçekten hala sana sinir oluyorum.” Hiç onu
aldırmazcasına ilerleyip odama çıkmak için asansöre bindim. Tabi çıkmak dedim
ama asansör önce aşağı sonra sağa doğru kaydı ve aniden durup kapı açıldı.
Çıktım ve C bolağa ilerledim. Odama girdim Nan üzerindekileri çıkartıp hafif
bir kısa kollu ve kapri boyutunda bol bir eşofman giymişti. “Neden giyindin?”
Saat 6 olmuş güneş doğdu. Avcılar artık çıkamaz. Çaylak grubu sabahları nöbet
tutar nadirde olsa evlerin içinde yaşan avcılar var insanlar evlerine
girdiklerinde saldırıyorlar.” Gözlerini iyice açıp beni korkutmaya
çalışırcasına söylemişti. Tabi gerilmiştim kendimi öyle bir durumun işinde
hissedince insan korkuyordu. “Ha bu arada senin kıyafetlerinde dolabında.”
Dolabı yönelip açtım. Hep aynı renk ve aynı tip bir sürü kıyafet vardı.
Üzerimdeki kıyafeti çıkarmak için yarım saat uğraştım. Streç olmasıyla beraber
fazla koşuşturmayla terlemiştim de. Yapışan kıyafeti zorluklar çıkardım.
Üzerime diğer kıyafetlerimi geçirmeden önce durdum. Pis bir şekilde
giyinemezdim. “Nan nerde duş alabilirim?” “Kapıdan çıkınca sola dönüyorsun
hemen sağın kalıyor. Sağda ki tüm odalar duş ve tuvalet.” Kafamı onaylarcasına
sallayıp dolaptan bornozumu alıp giydim. Bir havluda fazladan yanıma aldım.
Odadan çıkıtım tam kapıyı kapattım. Nan’in içerden bağırdığını duydum. Ama
hemen duşa almak istiyordum bu yüzden Hiç duymamışım gibi ilerleyip sağdaki ilk
yere girdim. Tam bornozumu çıkarıyordum ki yanımdaki duşun perdesinin
arkasından siyah bir el geldi. Çığlık attım. Avcı buraya girmiş olamazdı.
“SAKİN OL TAMAM SAKİN OL.” Tresh bornozuna sarılmış çıkıyordu. Elimi kafama
götürdüm. Bir an çok korkmuştum kalp atışımı duyabiliyordum. “Tresh ödümü
kopardın.” “Asıl sen benimkini kopardın burası erkekler bölümü” Gözlerimi
açtım. “Ne?” “Kızların ki ileride” Hemen bornozumu tutup kendimi dışarı attım.
Hızlı adımlarla ilerideki bölüme girdim. Bir kız mırıldanıp şarkı söylüyor ve
duş alıyordu. Evet burası kızlar bölümüydü.
Bornozumu çıkarıp içeri astım ve
kendimi sıcak suyun içine bıraktım. Ben suyu açtığımda yandaki su sesi kesildi.
Hızlı bir şekilde perdeyi açıp çıkma sesini duydum. Arkamı döndüğümde Turuncu
saçlarını mat perdenin arkasından seçtim. Hızlı bir şekilde perdeyi açtı. “Sen
beni mi dinliyorsun?” “Hayır tabi ki de.” “Dinleme zaten küçük velet.” Hızlı
bir şekilde perdeyi geri kapattı. Christina işte diye geçirdim kendi kendime.
Sue’yu dinlemeyi tercih edip kafama bile takmadan güzelce temizlenip odama
gittim. Nancy bana gülüyordu. “Keşke tekrar kapıyı açıp “ne?” diye sorsaydın.”
“Erkekler bölümünü söylüyordun değil mi?” Büyük bir kahkaha koptu. “Robert’ı
çıplak mı yakaladın yoksa” “Hayır tabi ki. Nan saçmalama lütfen.” “O çığlık
neydi.” Hala yüzünde saçma bir sırıtma vardı. “Tresh’i avcı zannettim.” Bu
sefer daha da büyük kahkaha attı. Gözlerimi kısıp daha da sinirli baktım. “Tamam
tamam. Kendime geldim” deyip yutkundu. “Ayrıca ben Robert’ı sevmiyorum bile.
Kendini beğenmiş ukala. Sadece kendisini süper sanıyor.” “Sana öyle gelmiştir.
Ters gününde herhalde hiçbir zaman bize öyle davranmadı.” Gözlerimi devirip
panonun üzerine baktım. “Saat 8 de Seninle dersimiz varmış.” Kafasını salladı.
Bende hemen giyindim. “İnsanlara ne oldu?” “ Onlar iyi insan bakım bölümü var
orda bütün iyileştirmeler yapılıyor.” İnsan deyince hemen aklıma annem
gelmişti. Hemen hızla masada duran bilgisayarı açıp e-mailime girdim. “Ne oldu
Angel.” “Annem. Annemi tamamen unuttum. O hastanede tedavi görüyor. Onda da
virüs var.” Maile hiç posta gelmemişti. Rahatlamıştım.” “Onu görmem lazım Nan.”
“Burno izin vermez.” “İzin vermezse bende gizlice yaparım.” “İyi o zaman ben
bilmiyorum duymadım görmedim. Ya da duymadım görmedim bilmiyorum her neyse.
Bana söylemedin. İkimizin de başını yakacaksın bu çok tehlikeli olabilir.” “Annem
daha önemli Nan. Dersten sonra gideceğim.” “Tamam. Aa evet ders. Hadi gidelim.” Nancy’i
takip etmeye başladım. Gene bir asansöre bindik. Hızla yukarı sonra bir kaç
zikzak yaptıktan sonra sola ilerleyip durdu. Kendimi asansörün dibine
yapıştırmış kendimi düşmeyeyim diye sabitlemiştim. Nan ise normalmiş gibi ortada
duruyordu asansörden indi bende kendimi toplayıp onu takip ettim. Işıklar bir
anda yandı milyonlarca kilit etrafa dağılmıştı. “En kolayından başlayacağız.” Nancy
arkasını dönüp durdu. Bana bakıyordu. “Ne oldu bir şey mi yapmam lazım?” “Yok.
Hayır. Gecikti de.” “Kim?” O sırada kapı açıldı. “Özür dilerim Nan.” “Burno’un
yanındaydım.” Bu sesi tanıyordum. Gözlerim yuvalarından çıkacak gibi oldu. Nan’e
gözlerimi dikip baktım. Bilerek mi yapmıştı? Daha da kavga edelim diye mi? Robert.
Çok güzel.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder